Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerin 40 yılı aşan uzun bir geçmişi bulunmaktadır. 1959 yılından bugüne kadar uzanan bu sürede, ilişkiler inişli ve çıkışlı bir seyir izlemiş, dönemsel olarak kesintiye uğramış ve Türkiye’nin adaylık statüsünün kabul edildiği 2000’li yıllara kadar gelinmiştir. Bugün, Türkiye’nin Avrupa Birliğine tam üye olarak katılması öncesi süreç yaşanmaktadır.
12 Eylül 1963 tarihinde Ankara’da imzalanan Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasındaki Ortaklık Anlaşması ilişkilerin yasal temelini oluşturmuştur. Türkiye, 14 Nisan 1987 tarihinde Avrupa Topluluğuna tam üye olmak için başvuruda bulunmuştur.
Türkiye’nin başvurusu 1989 yılında reddedilmiştir. Türkiye ile üyelik görüşmelerinin başlanmasına, Türkiye’nin ekonomik ve siyasi durumu ile Topluluğun iç bünyesinden kaynaklanan bir dizi gerekçeyle karşı çıkılmıştır. Geniş coğrafi alanı ve ileride topluluk üyesi ülkelerin hepsini geride bırakacak nüfusuyla büyük bir ülke olan Türkiye’nin Toplulukla bütünleşme açısından özel sorunlar yaratacağı kaydedilmiş ve bunun topluluğa getireceği bütçe yükü ile Türk iş gücünün Topluluk pazarına girmesinin doğuracağı sonuçların endişe kaynağı olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca, Türkiye ile Yunanistan arasındaki anlaşmazlıklar ile Kıbrıs sorunu da Türkiye ile üyelik görüşmelerinin başlatılmasını olumsuz etkileyen siyasi unsurlar olarak sayılmıştır.
Türkiye ile Avrupa Topluluğu arasında 1 Ocak 1996 yılında yürürlüğe giren Gümrük Birliği ile Türkiye, AB üyesi olmadan Gümrük Birliğini kuran ilk ve tek ülke olmuştur. Bunu Avrupa Topluluğundan mali yardım almadan, kendi kaynakları ile gerçekleştirmiştir.
Avrupa Birliği, 1997 yılında Ekonomik, Parasal ve Siyasi Birlik alanlarında önemli mesafeler kat etmiş ve Avrupa’nın yeniden yapılandırılması ve bütünleşmesi sürecinde ileri bir aşamaya gelinmiştir. 1997 Aralık Lüksemburg Zirvesi bu konuda çok önemli bir kilometre taşı olmuştur. Zirvede, Avrupa Birliği Ortak Avrupa evinin inşası konusundaki siyasi perspektifini ortaya koymuş ve bu hedef doğrultusunda AB’nin genişleme sürecine ilişkin stratejik öncelik ve tercihlerini belirlemiştir. Lüksemburg Zirvesinde Türkiye bu süreçten dışlanmıştır.
10-11 Aralık 1999 tarihinde Helsinki’de yapılan AB zirvesinde, Lüksemburg’daki hata düzeltilmiş ve Türkiye’nin Avrupa Birliğine tam üye adaylığı tescil edilmiştir. Böylece Avrupa Birliği ile ilişkilerimizde yeni bir sayfa açılmış, yeni bir döneme girilmiştir.
1999 Aralık Helsinki Zirvesi Türkiye açısından büyük önem taşımaktadır. Bu Zirve’de AB liderleri Türkiye’nin AB üyeliğine aday bir ülke olduğunu teyit etmişler ve diğer aday ülkelerle eşit kriterler temelinde değerlendirileceğini belirtmişlerdir. Helsinki Zirvesi Kararlarına göre, Türkiye’nin, diğer aday ülkeler gibi Katılım Öncesi Stratejisi’nden ve katılım öncesi araçlardan yararlanması öngörülmüştür. Böylece, Türkiye Topluluk programları ve ajansları ve aday ülkeler ile Birlik arasında, katılım süreci çerçevesinde yapılan toplantılara katılma imkânına sahip olmuştur. Türkiye için bir Katılım Ortaklığı Belgesi hazırlanması öngörülmüştür.
AB Komisyonu’nun, genişleme politikası çerçevesinde oluşturduğu sistemin en önemli aracı olan Katılım Ortaklığı Belgesi, Türkiye’nin Kopenhag Kriterleri‘ne uyumu ve Topluluk mevzuatını üstlenmesi için gerekli çalışmaları tamamlamasına yönelik kısa ve orta vadeli hedefleri ortaya koyacak şekilde hazırlanmıştır. AB, Türkiye için hazırladığı ilk Katılım Ortaklığı Belgesi‘ni 8 Mart 2001 tarihli kararı ile kabul etmiştir. Katılım Ortaklığı Belgeleri, aday ülkelerin üyeliğine kadar geçerliliğini korumakta, ancak adayların gösterdiği ilerlemelere göre, gerektiği takdirde, Komisyon tarafından yenilenmektedir. Bu kapsamda, Türkiye’nin kaydettiği ilerlemeler ve oluşan yeni gereklilikler ışığında revize edilen Katılım Ortaklığı Belgesi 2003 ve 2006 yıllarında yenilenmiştir. Yeni Katılım Ortaklığı Belgesi üzerindeki çalışmalar devam etmektedir.